“Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, “-Veli ağanın öküzleri gibi öküz yoktur” demesini isterdi.”
Aylak Adam 1959 yılında yayımlandı. Anayurt Oteli’yle bildiğimiz tanıdığımız Yusuf Atılgan’ın ilk romanı. Yunus Nadi ödüllü. O günden bugüne kentli bireyin, kendiyle kavgasını herhalde bundan daha güzel anlatan bir roman yazılmadı.
Çünkü aylak adam Bay C çok tanıdık. Bir o kadar da yabancı.
Çünkü farkındayız ya da değiliz; ama şehirlimiz ya da değilimiz, yakası beyazımız ya da mavi yakalımız (tabi bir de yakasız olanımız), kadınımız ya da erkeğimiz, yani hepimiz az biraz Bay C.’yiz.