İmar Barışı malum şu anda en popüler konulardan biri. Çünkü barışla birlikte, hazine arazisi üzerindekiler dahil imara aykırı, ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı tüm yapılar, yasada belirtilen istisnalar hariç kayıt altına alınacak ve bu yapılar kaçak olmaktan çıkıp yasal statüye kavuşacak.

Diğer taraftan kamu, toplam 25 milyona yaklaşan yapı stokunun 15 milyonunun barış kapsamında olduğu öngörüsüyle, bu uygulamadan 40-50 milyar TL Hazineye gelir sağlamayı ayrıca hedefliyor.

İmar Barışı ilk gündeme geldiğinde, yıllar önce okuduğum ve ara ara yazılarıma ve sohbetlerime konu ettiğim, Perulu iktisatçı Hernando de Soto’nun Sermayenin Sırrı kitabı aklıma geldi hemen. Kitabında Batılı ülkeler zenginken, “diğerlerinin” neden yoksul kaldığının sorusuna cevap arayan Sonto, dünyanın çok farklı köşelerinde yaptığı saha araştırmalarının sonucunda bunun cevabını kendince verir.

Soto’ya göre üçüncü dünya ve eski komünist ülkelerdeki varlıklar zenginlik üretecek sermayeye dönüşmemektedirler; çünkü tüm bu varlıklar ölü sermayedirler. Yani, bu varlıkların sahibi bellidir dolayısıyla belki meşrudurlar ama yasal olmadıkları için zenginlik üretecek sermayeye dönüşememektedirler. Sermayeleşemedikleri için de dolaşım (sermayenin yeniden türetilmesi) yeteneğinden yoksundurlar.

Oysa söz konusu varlıklardan artı değer yaratmaya imkân verecek hukuki mülkiyet belgesinin olması halinde, bu varlıkların finans sektörü ve yatırım faaliyetleriyle hem yasal hem de meşru ilişkisi aynı anda sağlanmış olacaktır. Bu durumda mesela söz konusu varlıkların artık yasal teminat değeri de söz konusu olacak; dolayısıyla kredi veya teşviklere konu olması mümkün olacaktır. Ya da sigorta işlemleri veya emlak vergisi açısından durum öncekinden çok farklı olacaktır. Bunun hem kamu kaynaklarının geliştirilmesi açısından hem de finans ve reel sektöre yapacağı olası katkı açısından fevkalade müspet etkileri olacaktır.

Şimdi gelin kaba bir hesap yapalım. Elimizde çok net veriler olmasa bile, İmar Barışı vesilesiyle en yetkili ağızlardan duyduğumuz kadarıyla, “ölü sermaye” konutlar toplam konut sayısının yüzde 60’ı seviyesindedir. Bu da yukarıda da ifade edildiği üzere, neredeyse 15 milyon adet ölü sermaye konut demektir. Yine hep yaklaşık verileri kullanırsak, Türkiye’de ortalama konut m2 fiyatı 2 bin 500 TL ve ortalama konut büyüklüğü 150 m2’dir. Bu durumda ölü sermaye olarak tanımlayabileceğimiz varlıklarımızın değeri neredeyse 6 trilyon TL’dir. Bu rakam milli gelirimizin 2 katıdır. Türk bankacılık sistemindeki toplam mevduatın 3 katıdır. Tüm bankacılık sisteminin toplam kredi hacminin 2.5 katıdır. Tüm bankaların özkaynaklarının tam 15 katıdır. Aralarında Türkiye’nin en büyük holdinglerinin, bankalarının, sanayi ve ticaret kuruluşlarının da olduğu, Borsa İstanbul’daki tüm şirketlerin toplam piyasa değerinin 6 katıdır.

Dolayısıyla meseleyi sanki bu açıdan da değerlendirmek ve kamuya sağlayacağı 40-50 milyar TL tutarında ek kaynağın çok fevkinde, daha bütüncül bir yaklaşım geliştirmek gerekiyor.

https://www.cnnturk.com/yazarlar/guncel/dr-mithat-bulent-ozmen/imar-barisina-baska-acidan-bakmak