Yaklaşık 6 TRİLYON dolarlık devasa fon büyüklüğüyle 100 ülkedeki bir çok kuruluşa yatırım yapan, dolayısıyla o firmaların ortağı konumundaki BlackRock’un CEO’su Larry Fink, söz konusu firmaların CEO’larına yeni yıl vesilesiyle uzun sayılabilecek bir mektup yazmış. Mektup “Sevgili CEO” diye başlıyor ve şu şekilde bitiyor:

“Bugün BlackRock’un müşterileri, yani firmanızın sahipleri, sizden sadece yatırımlarının parasal karşılığını geri alacakları bir liderlik ve netlik beklemiyorlar; ama aynı zamanda yurttaşlarının gönenç ve güvenliğini de sağlayacak bir performans görmek istiyorlar. Bu meselelere birlikte kafa yormayı dört gözle bekliyoruz.”

Larry Fink bu mektupla, yatırım yaptıkları ve aralarında dünyanın önde gelen kuruluşlarının da çoklukla bulunduğu firmaları, ticari faaliyetlerinin yaratacağı sosyal etkileri gözetmeye ve bunları olumlu yönde evriltmek üzere uzun-vadeli değerler silsilesi oluşturmaya çağırıyor. Yani Fink, firmalara sadece kâr peşinde koşmamalarını; çevreye samimiyetle duyarlı, sosyal güvenliği, toplumsal refahı ve gelir adaletini gözeten bir değerler bütünü oluşturmalarını salık veriyor.

Esasında Fink, söz konusu mektubunda, devletlerin bu değerler bütününü oluşturmada yetersiz ve başarısız olduklarının altını çizerken; yatırım yaptıkları firmaların bekası ve sürdürülebilirliği için gerekli olan “şey”lerin, ancak toplumun bekası ve sürdürülebilirliği sağlanırsa mümkün olabileceğinin de farkında.

Kanımca, sürdürülebilir kalkınma için çevreyi tahrip değil korumak gerekliliğinin farkında ve ciddiyetinde olan; sosyal güvenlik, sosyal refah ve gelir adaleti gibi toplumsal barış ve istikrarın sacayaklarını gözeten ister devletler, ister firmalar, ister bireyler olsun; göz ardı edilmemesi gereken esas unsur, ortak mülklerin yani kamuya ait malların nasıl kullanılacağının ve kamunun bundan azami nasıl faydalandırılacağının ortaya konmasıdır.

Çünkü, kamu malını özel mülkiyetten ayıran özellik, değişim değeriyle ifade edilen özel mülkiyete konu malın aksine; kamu malının kullanım değeriyle ifade edilmesidir. Yani kamu malından beklenen fayda kâr esaslı değildir. Dolayısıyla, öğrencilik yıllarımda, hele sınav zamanları günler geceler geçirdiğim Ankara’daki Milli Kütüphane, acemisi-ustası oltayla balık tutanların vazgeçilmezi Galata Köprüsü, İzmir’in meşhur Kordon’u, nehirler, akarsular, göletler, parklar, ormanlar, meralar.. Bunların hepsi sonuçta kamu malı. Yani topluma ait.

Esas itibariyle, kamu malı olarak da ifade ettiğimiz bu ortak mülkler, yukarıda vurguladığım üzere kâr esaslı değil ortak fayda esaslı olduğu için, söz konusu ortak mülklerin çoğaltılması ve bunlardan yararlanma olanaklarının ama herkes için artırılması, aslında gelir dağılımı adetletsizliğinin azaltılması ve toplumsal gönenç açısından çok kritik bir işleve sahip.

Fink’in önerdiği uzun soluklu değerler bütününü düşünürken, meseleye biraz da buradan bakmak ve ister kamu, ister özel teşebbüs, ister sokaktaki vatandaş olalım, “biz”e ait ortak mülklerimize sahip çıkma performansımızın muhasebesini yapmak, belki de en doğru çıkış noktası olacaktır.

https://www.cnnturk.com/yazarlar/guncel/dr-mithat-bulent-ozmen/bir-ceonun-mektubu