Bundan iki yıl önce Radikal Gazetesi’nde bir modelden söz etmiştim. Doktora çalışmamda da bu modele kısaca yer vermiş; dünyanın birçok yerinde başarıyla uygulanan, enteresan ve enteresan olduğu kadar başarılı bu modelin Türkiye için de değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştim.
Bunu şundan yazıyorum. Basına yansıyan haberlerden anlıyoruz ki, söz konusu model yakın zamanda torba yasayla Meclis’e gelecek ve muhtemelen yasalaşacak. Yapı Tasarruf Sandığı Sistemi adı verilen bu model hakkında henüz detay bilgi yok. Sadece halihazırda Almanya’da uygulanan bir sistem olduğu ve tasarrufu özendirecek bir yapı içeridiği söyleniyor.
Modeli önemsiyorum. Keza bu model, konut sorununun düşük gelirliler lehine çözümünde, çok kısa zamanda çok önemli yol kat edilmesine imkan sağlayan bir potansiyel barındırıyor. Herşeyden önce peşinat sorununu çözüyor. Tasarruf yetenek ve kültürünü geliştiriyor. Üstelik hiç kredi geçmişi olmayan, dolayısıyla bankalardan kredi alma imkanı neredeyse sıfıra yakın hanehalklarının tasarruf ve dolayısıyla ödeme yeteneğini ortaya koyarak; ileride bankacılık sistemine erişimine imkan sağlıyor. Nitekim, konut sorununu önemli ölçüde çözmüş Almanya (1885) ve Avusturya’da (1925) çok uzun yıllardır başarıyla uygulanan ve Bausparkasse (Bauspar) olarak bilinen bu model, sadece bu iki ülkede değil; Fransa, Hindistan, Çin, Slovakya, Macaristan, Nikaragua, Fas, Slovenya, Tunus, Peru gibi dünyanın çok farklı coğrafyalarında, farklı versiyonlarıyla kullanılıyor.
Esasında benim Sandık Modeli dediğim bu modele hiç yabancı değiliz. Annelerimizin “altın günü”nün, kamu denetim ve gözetiminde konuta yönlendirilmiş sofistike bir uyarlamasından ibaret olan bu sistemin; bazı girişimcilerin hem otomobil hem de konut için, onlarca yıl önce ama kamu denetim ve düzenlemesinden bağımsız hayata geçirildiğini ve halihazırda kullanıldığını biliyoruz.
Sistemin özü şu. 10 aile düşünün. Söz konusu 10 ailenin almak istediği evlerin beher değeri 1.000 TL ve yine her bir ailenin yıllık tasarruf gücü 100 TL olsun. Bu durumda, her bir aile birbirinden bağımsız 10 yılın sonunda istedikleri evi alacak miktarı biriktirebiliyor. Oysa bu aileler bir araya gelip paralarını bir havuza koysalar, ilk yılın sonunda 10 aileden bir tanesi havuzda biriken parayla ev sahibi olabiliyor. Sonraki yıl bir diğer aile. Nihayet bu süreç 10. yılın sonunda 10. aile de evini alana kadar devam ediyor. Üstelik böyle bir modelde, söz konusu 10 ailenin ev sahibi olma ortalama süresi 4.5 yıla karşılık geliyor.
Sistemin mantığı yukarıda ifade ettiğim basit hesaba dayanıyor. İşleyişi ise tabi biraz daha sofistike. Buna göre, sandık ile hanehalkı arasında bir sözleşme yapılıyor. Sözleşmeyle belirlenen ve piyasadan biraz daha düşük oranda sabit bir faizle nemalandırılmak üzere, hanehalkı belli bir dönem boyunca bir fonda birikim yapıyor. Bu birikim, belirlenen süre sonunda hedeflenen tutara ulaşınca; hanehalkı bu defa yine sözleşmede belirlenmiş ve piyasa oranlarından daha düşük bir sabit faiz oranıyla sandık kaynaklarından kredi kullanıyor. Böylece hanehalkı, hem peşinat sorunu yaşamıyor hem de piyasanın o anki mevcut koşullarından çok daha uygun ve piyasa dalgalanmalarından etkilenmeyen kredi koşullarıyla konut sahibi olma imkanı buluyor. Sandıktaki kaynak ise sisteme yeni katılanlar ve kredi kullananların yaptıkları taksit ödemeleriyle sürekli yenileniyor.
Tabi model güzel ama bir modeli dışarıdan olduğu gibi ithal etmekle olmuyor. Ya koşullarınızı modele uydurmanız gerekir ya modeli koşullarınıza. Örneğin, yüksek enflasyon ve bunun doğal sonucu olarak yüksek reel faiz ortamında bu modelin tıkanması, yeteriz kalması ya da hiç çalışmaması çok olası. Sonuçta, bankadan ek kredi de kullanacak olsanız, örneğin 5 yıl önce almayı planladığınız evin fiyatı alıp başını gitmişse; 5 yıl boyunca sandıkta biriktirdiğiniz nemalanmış para ve yine sandıktan kullanacağınız kredi toplam tutarı hayalini kurduğunuz evi almanıza yetmeyebilir.
https://www.cnnturk.com/yazarlar/guncel/dr-mithat-bulent-ozmen/almanyanin-bausparkassesi-sandik-olup-bize-geliyor